Tag Archives: hayat

Var Mısın’ın Ardından

Doğan Cüceloğlu’nun bir çok kitabını okumuştum. Sanırım vefatından kısa bir süre önce yayınlanan son kitabı Var Mısın? oldu. Bu kitabını da yeni bitirdim. Öncelikle şunu not etmeliyim ki bir çok kitabını severek bitirdiğim ve ilgisini çekebileceğini düşündüğüm kişilere tavsiye ettiğim bir yazar Doğan Bey. Maalesef bu kitabını o kadar beğenmedim. Bana diğer kitaplarının özetiymiş gibi bir izlenim verdi. Kitabın söyleşi tarzında olması da beni bu düşünceye sevk eden sebeplerden birisi. İçinde bulunulan dönemde popülaritesi yükselen kişiler hazır dalgayı yakalamışken ünlerini yapabildikleri kadar paraya dönüştürmek istiyorlar diye düşünüyorum. Bu şekilde söyleyince kulağa çok sert, kaba ve rahatsız edici geliyor. Doğan Hoca’yı böyle itham etmek istemem, kaldı ki diğer kitaplarından tanıdığım kadarı ile kişiliği ve kitabın yayınlandığı tarih itibari ile yaşı münasebeti ile para ile arasında bahsettiğim biçimde bir ilişkisinin olması düşük ihtimal. Bu sebeple yukarıda söylediklerimi yayınevlerinin tüzel kişiliğine yıkıp, Doğan Bey’in de tecrübelerinden ve ürettiği değerden daha fazla insanı haberdar etme arzusunu bu yöntemle hayata geçirme fırsatı bulduğunu sanıyorum. Kitaplar, daha önce kitap dinlemek yazımda bahsettiğim gibi, konuşmadan farklı olarak anlatacağı derdi daha derli toplu ve destekleyici argümanları iyi kurgulanmış, hem içeriği hem aktarım şekli ile en az bir keç sefer gözden geçirilmiş olması ile podcastlerden üstün benim için. Söyleşi tarzındaki kitaplar ise bana gerçek bir kitaptan ziyade bir podcast’ın dökümünü okumak hissiyatı veriyor. Bunlara ek olarak bu kitabın sonundaki kitap, müzik ve film tavsiyelerinin bulunduğu kısım da hoşuma gitmedi. Sayıca fazla olması ve çoğunlukla herkesin bildiği klasikleşmiş eserlerden bahsedilmesi ben de olmamışlık hissi uyandırdı.

Yazının bundan önceki kısmını bir hafta önce yazmıştım ve yazarken aklımda, kitabında yeni bitmesi ile, birçok değinilecek konu bulunuyordu. Fakat araya zaman girince anlatmak istediklerimin zihnimden kaybolduğunu fark ediyorum. İnsan her yapmak istediğine yeterli ve uygun şekilde zaman bulamıyor. Özellikle hayatı yakından paylaştığınız birileri varsa bölünmemiş bir zaman dilimi ayırmak zor zanaat. Yine de bahanelere kapılıp pes etmek, motivasyon kaybetmek yok. Onun yerine, hayatımızdaki gerçeklerin farkında olup gereken planlama ve düzenlemeleri bunlara göre yönetmek gerekiyor. 

Doğan hocanın bu kitabı sanki daha önce okuduğum kitaplarının özetlerinin birleştirilmesi gibi geldi bana. Bu sebeple daha önce Doğan Cüceloğlu kitabı okumadıysanız ve sadece bu adam nelerden bahsediyor diye merak ediyorsanız bu kitapla genel bir fikir edinebilirsiniz. Fakat, benim tavsiyem Doğan Bey’i bu kitabıyla tanımayın. Daha önce yazdıklarından okuyun derim. Daha odaklı, daha derinlemesine ve kitap olarak tasarlanıp yazılmış bir kitabını okuyun.

Fareler ve İnsanlar’ın Ardından

İlk kez bir John Steinbeck kitabı bitirdim. Gazap Üzümleri’ni orta okulun son sınıfında duymuştum ve o günden beri ismini bildiğim bir yazardı fakat okumak ancak şimdiye nasip oldu. Tüm kitap boyunca George’un neden Lennie ile birlikte olduğunu merak ettim. Ara ara tahminlerde bulundum ve hikayenin akışı tahminlerimin yanlış olduğunu bana gösterdi. Kitabın sonu bu merakımı çok sert giderdi. Kitapta kurgunun ve üslubun beni çok etkilediğini belirtmeliyim. George ve Lennie’nin önce kardeş olduklarını düşündüm, sonra Goerge’un Lennie’yi sadece güçlü olduğu ve ileride kuracakları çiftlikte ağır işleri yaptırabileceği bir iş makinesi olarak gördüğü için bırakmadığını sandım. Fakat kitabın sonunda ikisi de olmadığına öğrendim.  

Kitaptaki yan karakterlerin davranışları ve geçmişleri de etkileyiciydi. Candy, Crooks, Curly ve Curly’nin karısı hayatta çoğumuzun en azından bir dönem hissettiğimiz duyguları bize hatırlatan karakterler. Bunların hikayeleri bana, herkesin hayata dair bir amaca ihtiyaç duyduğunu, sebepten azade canlı kalmaya devam etsek de anlam yükleyemediğimiz bir canlılığın sadece kararsız bir dinamik denge hali olduğunu düşündürdü. Aynı zaman ve mekanda bulunan insanların farklı geçmişlerden ve hikayelerden geldiğini, bu sebeple farklı beklenti ve hayallere sahip olmakla birlikte herkesin diğerlerini de kendisi gibi sanmasının o kadar sıradan olduğunu düşündüm. Nefes almak kadar sıradan ki, çoğu zaman bunun farkında değiliz. Pek çok defa sonu kendime kızmakla biten, insanların davranışlarından alınma halinde buluyorum kendimi. Bir kişinin yaptığı işi hatalı olarak nitelendiriyorum, hemen her defasında genel geçer kanaatler çerçevesinden bakıldığında da hatalı oluyor. Fakat her eylem, sebebiyle, arka planındaki koşullarıyla ele alınmalı aslında. Bu dediğim gerçekten mümkün mü ondan da emin değilim. Hayal olarak güzel, fakat hayata geçirilebilir bir talep midir bilemiyorum. Hal böyle olunca kızamıyor insan, sadece üzülüyor. Daha da kötüsü bir çözüm üretemiyor, amaçsızlaşıyor.

Konu kitabın anlattıklarından kopup farklı bir noktaya geldi ama benim bu “ardından” serimde yazmak istediklerimle örtüşüyor. Bu gönderileri oluştururken sadece kitap ve anlatılan hikayelere hakkında teknik notlar almak değildi amacım. O kitabın limanından ayrıldıktan sonra savrulduğum düşünce denizinde geçtiğim rotadan bahsetmek istiyorum. Rota bazen beklenen şekilde en kısa yoldan varılacak limana giderken, zaman zaman da varış noktası ile alakasız mekanlardan geçiyor. Bu yazıda da biraz ikincisine yakın oldu, en azından benim için daha keyifli oldu.