Tag Archives: Edebiyat

Sabahtan Akşama’nın Ardından

İşyerinden arkadaşların kurduğu kitap kulübüne ben de katıldım. İlk kitabımız bu sene (2023) Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Jon Fosse’nin Sabahtan Akşama isimli novellasıydı. Kitabı öncelikle Storytel’den dinledim. Sonrasında da okudum. Kitabın bende en dikkat çekici kısmı cümlelerin nokta kullanılmadan uzun ve soluksuz devam etmesiydi. Hayatta sıkça rastladığım ve rahatsız olduğum bir durumdur soluksuz devam etmesi. Bazen bir mola ihtiyaç duyarsınız fakat maalesef mola yoktur. Hiçbir zaman dinlenmenize, nefes alıp tekrar yola devam etmenize izin vermez. Kitabın o aralıksız akışı da okunmasının zor olması ile bana hayatı anımsattı. Başınızdan zorlu bir olay geçtiyse muhtemelen siz de bir sonraki adımınızı atmak için biraz dinlenmeye ihtiyaç duymuşsunuzdur, fakat hayat size bu fırsatı vermemiştir ve vermeyecektir.

En çok molaya ihtiyaç duyduğumda kaybedecek zamanım yoktu. Hem ilerlemeli, hem de kendimi tedavi etmeliydim. Atlamam gereken engeli geçmek için fırsatın hangi an karşıma çıkacağını bilmiyordum ve geçiş kapısını bulana dek her kapının ardına bakmam gerekiyordu. Kurtuluş, kontrol edemediğim kapılardın birisinin ardında olabilirdi ve ben dinlenirken o kapı bir daha açılmamacasına mühürlenebilirdi. Bu sebeple ne kadar yorgun, bitkin ve yaralı da olsam fasılasız kapıları zorlamam gerekiyordu. Yaralarımı ancak doğru kapıyı bulduktan sonra, daha düzenli ve tanıdık yolda seyahatime devam ederken iyileştirecektim. Bir şekilde bu stratejim işe yaradı ve zor da olsa o en sancılı süreci, kelimenin gerçek anlamıyla, ölmeden atlatabildim. Hala iyileşmek için zamana ihtiyacım var ve biliyorum ki hayat bana o zamanı vermeyecek.

Fareler ve İnsanlar’ın Ardından

İlk kez bir John Steinbeck kitabı bitirdim. Gazap Üzümleri’ni orta okulun son sınıfında duymuştum ve o günden beri ismini bildiğim bir yazardı fakat okumak ancak şimdiye nasip oldu. Tüm kitap boyunca George’un neden Lennie ile birlikte olduğunu merak ettim. Ara ara tahminlerde bulundum ve hikayenin akışı tahminlerimin yanlış olduğunu bana gösterdi. Kitabın sonu bu merakımı çok sert giderdi. Kitapta kurgunun ve üslubun beni çok etkilediğini belirtmeliyim. George ve Lennie’nin önce kardeş olduklarını düşündüm, sonra Goerge’un Lennie’yi sadece güçlü olduğu ve ileride kuracakları çiftlikte ağır işleri yaptırabileceği bir iş makinesi olarak gördüğü için bırakmadığını sandım. Fakat kitabın sonunda ikisi de olmadığına öğrendim.  

Kitaptaki yan karakterlerin davranışları ve geçmişleri de etkileyiciydi. Candy, Crooks, Curly ve Curly’nin karısı hayatta çoğumuzun en azından bir dönem hissettiğimiz duyguları bize hatırlatan karakterler. Bunların hikayeleri bana, herkesin hayata dair bir amaca ihtiyaç duyduğunu, sebepten azade canlı kalmaya devam etsek de anlam yükleyemediğimiz bir canlılığın sadece kararsız bir dinamik denge hali olduğunu düşündürdü. Aynı zaman ve mekanda bulunan insanların farklı geçmişlerden ve hikayelerden geldiğini, bu sebeple farklı beklenti ve hayallere sahip olmakla birlikte herkesin diğerlerini de kendisi gibi sanmasının o kadar sıradan olduğunu düşündüm. Nefes almak kadar sıradan ki, çoğu zaman bunun farkında değiliz. Pek çok defa sonu kendime kızmakla biten, insanların davranışlarından alınma halinde buluyorum kendimi. Bir kişinin yaptığı işi hatalı olarak nitelendiriyorum, hemen her defasında genel geçer kanaatler çerçevesinden bakıldığında da hatalı oluyor. Fakat her eylem, sebebiyle, arka planındaki koşullarıyla ele alınmalı aslında. Bu dediğim gerçekten mümkün mü ondan da emin değilim. Hayal olarak güzel, fakat hayata geçirilebilir bir talep midir bilemiyorum. Hal böyle olunca kızamıyor insan, sadece üzülüyor. Daha da kötüsü bir çözüm üretemiyor, amaçsızlaşıyor.

Konu kitabın anlattıklarından kopup farklı bir noktaya geldi ama benim bu “ardından” serimde yazmak istediklerimle örtüşüyor. Bu gönderileri oluştururken sadece kitap ve anlatılan hikayelere hakkında teknik notlar almak değildi amacım. O kitabın limanından ayrıldıktan sonra savrulduğum düşünce denizinde geçtiğim rotadan bahsetmek istiyorum. Rota bazen beklenen şekilde en kısa yoldan varılacak limana giderken, zaman zaman da varış noktası ile alakasız mekanlardan geçiyor. Bu yazıda da biraz ikincisine yakın oldu, en azından benim için daha keyifli oldu.

Martin Eden’in Ardından

Jack London’ın Beyaz Diş’i en sevdiğim üç romandan birisi. London’ın Vahşetin Çağrısı, Denizin Çağrısı ve Tanrılar ve Köpekler kitaplarını da severek okumuştum. Geçtiğimiz günlerde de Martin Eden’i bitirdim. London’ın diğer kitapları gibi bunda da tutkuyu hissettim. Sanırım London kitaplarının en sevdiğim yönü bu. Belki de kendi hayatımda tutuku ile bağlanmak, delice peşinden koşmak istediğim bir şeyin hasretini çekmek bana London’ı sevdiriyor.

Martin’in kitaplara olan sevgisinde kendimden parçalar buldum. Hayatımı Martin gibi yazarak kazanma hedefim olmasa da, ben de bir kitabım yayınlansın isterim. İnsan bu dünyadan ayrıldıktan sonra arkada bir eseri bırakmak istiyor sanırım.

Kitap içersindeki ilişkiler ve hayallerine ulaştıktan sonra Martin’in davranışları benim için ilgi çekici ve düşündürücüydü. Maritin’in Ruth’a olan aşkı ve Ruth’un toplumsal normlardan başarısız kurtulma çabası bana maddi olarak daha yüksek standartlara sahip kişilerin konfor alanlarını terk etmelerinin zorluğunu tekrar düşündürdü. Aynı açıdan değilse de kendi hayatımda da konfora alışmanın ve maddi olarak bir noktaya geldikten sonra sert dönüşler yapmanın zorluğunu hissettiğimi hatırladım. Martin’in zengin olduktan sonra Joe ve Maria’yı unutmaması, buna ek olarak açacağı çamaşırcıda çalışma şartlarını Joe ile konuştuğu kısım yine beni üzerinde düşündüren yerlerdi. Kitabın o noktasına kadar tanıdığımız Martin öyle davranmalıydı, başka türlüsü büyük bir hayal kırıklığı olurdu benim için.

Kitabın sinemaya da uyarlandığını öğrendim, bulabilirsem onu da izlemek isterim, fakat küçük bir arayışla korsan siteleri hariç filmi bulamadım. O tarz sitelerden izlemeyi tercih etmiyorum, umarım Netflix veya iTunes gibi kanallarda daha zengin içerik olur da ben de üreticinin hakkını bir nebze de olsa vererek, daha önemlisi, korsan yayınları desteklemeden filmi izleyebilirim.