Tag Archives: konser

Gönül Dilimizden Türküler’in Ardından

Yeni yılın ilk etkinliği olarak CSO Ada Ankara’da, Ankara Devlet Türk Halk Müziği Orkestrası’nın konserine katıldım. Bu konseri benim için özel yapan durum, ilk kez oğlumla birlikte çocuklar için olmayan bir konser dinlemeye gitmiş olmamızdı. Daha önce onunla birlikte çeşitli konserlere katıldık ama bunların tamamı çocuklara özel etkinliklerdi. 

Konsere ailecek gideceğimiz için iş/okul çıkışında eve uğrayarak trafikte vakit kaybetmemek adına ofiste çalıştım ve metro ile konser salonuna geçtim. Yaklaşık 2-2.5 yıl sonra tekrar iş çıkış saatinde metroyu kullanınca artan nüfusu ve metrodaki yoğunluğu farkettim. Ankara maalesef ekonomisini oluşturan çalışanlarına gerekli özeni ve desteği en azından ulaşım alanında sağlamıyor.

Cermodern’in arkasındaki metro istasyonundan konser salonuna yürürken etrafa, içinden çıktığım balık istifi vagonla tezat oluşturan, korkutucu bir tenhalık hakimdi. Ben binaya ulaştığımda bizimkiler çoktan varmışlar ve yemeklerini bile bitirmişlerdi. Yemeğin ardından Ulus yönündeki dış alana çıktık ve Cumhuriyet Dönemi eserlerini gece aydınlatmaları ile izleyip, onlar üzerine biraz sohbet ettik.

Konser repertuarında yolculuğumuzu Erzincan’dan başlayıp Anadolu’yu Azerbaycan’ı da dahil edip gezdikten sonra tekrar başladığımız yerde bitirdik. Bir türkü ile de olsa rumeliye de geçmek güzel olurdu diye düşünmeden edemedim. Konserdeki tüm vokallerin sesi etkileyici olmakla birlikte Ekin Uluğ’un sesi bence fark yarattı. Ayrıca Barış Alçay özellikle okuduğu uzun havada dikkat çekiciydi. Halk müziği konserinde beklenebileceği gibi bağlamalar konser boyunca ön plandaydı. Fakat, hem konserin türü hem de enstrümanın doğası gereği kendini göstermesini pek de beklemeyebileceğimiz bas gitarın ortalamadan ayrıştığını söyleyebilirim. Ek olarak, kemanenin marifetlerini sergilemek adına solo bölümleri en iyi değerlendiren çalgı olduğunu düşünüyorum.

Konser çıkışında oğluma görüşlerini sorduğumda uzun hava kısımları hariç konseri beğendiğini, en çok hoşuna giden eserin bir Azerbaycan türküsü olan Tarla Kızları olduğunu söyledi. Şu an için kendisi caz müziğe biraz mesafeli, klasik müzik konserlerinin ise şimdilik kendisine uzun gelebileceğini tahmin ediyorum. Bu sebeplerle bir sonraki konserde belki Klasik Türk müziği veya oda müziği tercih edebiliriz.

BSO 2025 Yeni Yıl Konseri’nin Ardından

Bu senenin yeni yıl konserini Bilkent Senfoni Orkestrası’ndan dinledim. Cumartesi akşamına bilet yakalayamadığım için özel zamanlar hariç tercih etmediğim pazar akşamı seansına katıldım. Senfonik müzik ile ilk tanıştığım salon olmasının da etkisi ile Bilkent Konser Salonu’na her daim bir yakınlık hissetmişimdir. Bu ziyaretimde de eve gitme sıcaklığını hissettim. Bu konser vesilesi ile ilk kez bu salonda balkondan dinlemeyi de tecrübe etmiş oldum. Balkonun doğası gereği ve sıraların yükseltili olması ile salon katına göre sahneye daha hakim hissettiğiniz bir görsellik sunduğunu söyleyebilirim.

Ana konser öncesinde fuayede müzik lisesi öğrencilerinin dinletileri ile geceye ısındık. Konserde orkestraya solist olarak bir soprano eşlik ediyordu. Enstrümantal eserler daha yüksek tempolu iken sopranonun dahil olduğu eserlerin düşük tempolu seçilmesi sanırım sanatçının parlamasının biraz önüne geçmiş oldu. Programda Summertime’ı dinlediğimde aynı salondaki Cem Adrian performansı aklıma geldi. Cem Adrian caz formatında söylerken, bu sefer eseri orjinal halinde, opera formatında dinleme fırsatı yakaladık.

Bu keyifli konserin ardından umarım 2025 yılında da bir çok güzel konser dinleme imkanım olur. Belki de önümüzdeki yılın konseri için Viyana’ya gideriz.

100. Yıl Cumhuriyet Bayramı Konserleri’nin Ardından

Bu yıl 29 Ekim herkeste daha yüksek bir heyecan uyandırdı. Cumhuriyet ilan edileli 100 yıl oldu. Kutlamalar, törenler önceki yıllardan daha coşkuluydu. Ben de bu kutlamalardan ikisine katılma fırsatı yakaladım, CSO’nun ve ADOB’un Cumhuriyet Bayramı Konserleri.

CSO’nun konserine 27 Ekim akşamı eşimle birlikte katıldım. Program tamamen marşlardan oluşmaktaydı. Konserde, sahnede bulunan iki koroya, seyirci koltuklarından eşlik eden amatör koroların da katılımı ile birlikte yaklaşık 900 kişilik büyük bir koro vardı. Konser programında söylenecek marşların sözlerinin de yazılması ile izleyicilerin de koroya dahil olması sağlandı. Yaklaşık bir buçuk saatlik program boyunca coşkulu marşlar söyleyerek bayramı kutladık. Bu konserde en çok Vatan Marşı’nı ve İzmir Marşı’nı beğendim. İzmir Marşı çok güzel bir düzenleme ile fakat hafif tempoda söylendi. En azından kapanışta yüksek tempo ile coşkulu bitirilebilirdi diye düşündüm. Nitekim, Opera Sahnesi’ndeki konser bu şekilde bitti.

29 Ekim akşamı sahnelenen konser ise bünyesinde bale ve opera sanatçılarını da barındırmasının avantajı ile dans ve teatral unsurları da içererek daha sarmalayıcı kurgulanmıştı. Seyirciler, temsilin gerçekleştirildiği mekanın dönemin mimarisinin önemli eserlerinden birisi olması yanında, fuaye tasarımı ile de daha salona girmeden başlayan bir deneyim yaşadı. Konserde ilk Cihan Harbi’nin neticesi ile başlayan, Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı ile devam edip Modern Cumhuriyet ile günümüze kadar uzanan Türkiye’nin hikayesi müzik ve şiirsel anlatımlarla iç içe şekilde aktarıldı. Program boyunca solistlerin Tosca ve Carmen operalarından söyledikleri parçalar müzikal olarak en keyif aldığım kısımlar olurken, Çanakkale Türküsü hüznü ve acıyı, İzmir Marşı ise coşkuyu ve kıvancı en yoğun yaşadığım eserler oldu. Çanakkale Türküsü’nün icrası esnasında her iki yanımda ve arkamda bulunan kişiler ağlarken benim de gözlerim doldu. İnanıyorum ki Türkçe bilmeyen bir kişi dahi o eseri dinleseydi yaşanan acıları bedeninde ve yüreğinde hissederdi.

İzledim diğer bir çok konserde olduğu gibi bu iki konserde de maalesef seyircimiz sahnelenen sanata yakışan düzeyi gösteremedi. Eserlerin icrası esnasında sohbet eden çok sayıda kişi vardı. Buna ek olarak, son konserde arka sıramda bayram coşkusunu evladına da yaşatmak isteyen bir anne vardı. Fakat yavrusu yaşı itibari ile bu düzeyde ve sürede bir temsili, anlamak bir yana dursun izleyebilecek seviyede dahi değildi. Zavallı yavrucak, programın üçte ikilik kısmından sonra her eser arasında “Umarım bu son şarkıdır.” diye mızmızlandı. İkili arasındaki konuşmaların zirve noktası ise; ilgili annenin, aryaların seslendirildiği anlarda üst yazının her değişimini fırsat bilerek “Şimdi ne yazıyor?” diye coşan çocuğuna ,ancak bir annenin gösterebileceği ilahi bir sabırla, çevirileri okumasıydı.

Özet olarak, bu özel bayramda böyle tarihi organizasyonları seyredebildiğim için kendimi müthiş şanslı hissediyorum. Muhakkak ki, sahnelenen programlar yakın coğrafyamız içinde türünün nadide örnekleridir. Fakat, içinde bulunduğumuz günün bendeki anlamı o kadar yüceydi ki organizasyonların sanatsal ve prodüksiyon ile ilgili yönlerine ancak bu kadar değinebildim. Sadece o ortamlarda bulunmak dahi hayatımın sonuna kadar mutlulukla yad edip, özenle anlatacağım bir hatıra kazandırdı.