Tag Archives: veri

Enfokrasi’nin Ardından

Byung-Chul Han’ın okuduğum ilk kitabı bu. Bitirdikten sonra yazarın birkaç kitabını daha aldım. Günümüzdeki toplum dinamiklerine özgün bir bakışı olduğu kanaatindeyim. Lise yıllarında sosyolog olmak istemiş fakat şu an veri bilimcisi olarak hayatını kazanan birisi için ilgi çekici bir kitap ve yazar.

Yazarın Yorgunluk Toplumu kitabında da benzer düşüncesi aklımda kalmıştı, bir önceki toplum çeşidi olan disiplin toplumunda dış bir etki ile görünür, bilinir olmaya zorlanan kişi, günümüzde, enformasyon toplumunda, iç motivasyonu ile kendi isteğiyle bunu yapmakta. Bu yazdıklarım bile buna bir örnek aslında. Okuduğum kitabın içimde uyandırdığı hisleri ve düşünceleri bir zorlama olmadan veya bir karşılık beklemeden herkes tarafından görülebilecek şekilde paylaşmak arzusundayım. Tabi bu durumun ne kadar gerçekten kendi düşüncem olduğundan emin değilim. Genel olarak yazar da benzer kanaatte diye zannediyorum. İçinde bulunduğumuz toplumun dinamiklerinin, aldığım eğitimin, maruz kaldığım iliskilerin, yayınların, reklamların etkisi ile artık bunları kendi arzum olarak görüyor da olabilirim.

Görünür olma konusunda yazarın şeffaf cam mimarisi ile dikkat çeken Apple mağazaları ile Kabe’yi karşılaştırması da ilgimi çeken noktalardan. Eski öğretilerdeki kendini ifşa etmenin hoşgörülmemesi durumundan günümüzdeki noktaya gelişimiz yazarın da dediği gibi birbirine zıt görünüyor.

Kitapta da bahsedildiği gibi yeterli veri ile sistemlerin bizi kendimizden daha iyi tanıyor olması bana çok korkutucu geliyor. Doğrudan bir konu ile ilgili verilerimi paylaşmamış dahi olsam benimle ilgili diğer veriler marifeti ile hakkımda yüksek doğrulukta bilgi oluşturmak mümkün. Bunun günümüzde yaşayan birçok insan için geçerli olması insanların istenildiği gibi manipüle edilebilmesini mümkün kılıyor. Bu durum aslında zaten bildiğim ama kitap sayesinde tekrar hatırladığım bir gerçek oldu.

Son olarak da verinin yalnız başına bir kıymet ifade etmemesi, ancak onun bir bağlam içerisinde hikayleştirildikten sonra etkin olması hususunu not etmek istiyorum. Yazar bunu kitleler üzerinden komplo teorileri ile anlatmış. İlgili kısmı okuduğumda benim aklıma da iş hayatımda tecrübe ettiklerim geldi. Verileri az bir görselleştirme ile ilgilisinin karşısına çıkarmak, istediğiniz etkiyi almanız için kafi gelmiyor. Gösterdiklerinizin üzerine akılda kalıcı bir hikaye anlatabildiğinizde ise beklentinizin ötesinde sonuçlar elde etmeniz mümkün.

Endüstri 4.0

Endüstri 4.0 son birkaç yılda sıkça duymaya başladığım kavramlardan birisi. Son zamanlarda arkadaşlarla da bu kavram üzerine konuşuyorduk ve konu hakkında sahip olduğum bilgilerin hemen hepsi kulaktan dolmaydı. Mail kutumda Endüstri 4.0 ile ilgili yarım günlük bir çalıştay olduğunu dair postayı görünce konuyu uzmanlarından dinlemek ve iyice anlamak adına hemen kaydoldum. ODTÜ BİLTİR’den hocaların konuşmacı olarak katıldığı çalıştayda ilk iki sunum genel olarak Endüstri 4.0 kavramından bahsederken diğer sunumlar hocaların konuyla ilişkili olarak kendi yaptıkları araştırmaları aktarması şeklinde geçti.

Hemen her konuşma Endüstri 1.0, 2.0, 3.0 ve 4.0 tanımlarının neler olduğunu söyleyerek başladı. Ben de burada bu aşamaların neler olduğunu tekrar edeyim. Endüstri 1.0 dediğimiz su ve buhar enerjisinin kas gücü yerine kullanılmasıdır. Endüstri devrimi olarak tanımlanan buhar makinesinin icadı bu devrin başlangıcı kabul ediliyor. Endüstri 2.0 ise elektrik enerjisinin kullanılması ve seri üretime geçilmesi olarak tanımlanmış. Endüstri 3.0 bilgisayarlar, robotlar kullanılarak otomatik üretim sistemlerinin geliştirilmesi olarak tanımlanıyor. Şimdi geldik asıl konu olan Endüstri 4.0’a. Diğer üç endüstri devrimi de tam olarak yaşanmış ve görülmüş olması sayesinde daha kolay anlaşılabilir kavramlar olarak duruyor. 4.0 ise tam olarak yaşanmadığı için biraz müphem kalıyor. Birbirleri ile haberleşen akıllı sistemlerin kullanılması Endüstri 4.0 olarak tanımlanıyor. Biraz daha açacak olursak 3.0’da bulunan bilgisayar ve robotlar sadece kendilerine daha önceden tanımlanmış görevleri bireysel olarak yerine getirirken, 4.0’da bulunan sistemler birbirleri ile doğrudan haberleşecek ve değişen durumlara insan müdahalesi gerekmeden kendileri uyum sağlayacaklar. Bana Endüstri 4.0 nedir diye sorulduğunda ise ben şöyle cevap veriyorum. Endüstri 1.0 nasıl ki o dönem üretimde insanların yaptığı en önemli katkı olan kas gücünün makinelere aktarılması ise, Endüstri 4.0’da günümüzde insanların üretime yaptıkları en büyük katkı olan verileri işleyerek bilgiyi oluşturma ve kullanma kabiliyetlerinin makinelere aktarılmasıdır.

Bu noktada bir parça da bilgi yönetimi çerçevesinde bilginin ne demek olduğundan bahsetmek gerektiğine inanıyorum. Biz günlük hayatta bilgi kelimesinin bilgi yönetiminde tanımlanan üç farklı aşama için de kullanmamız sebebiyle bazen karışıklık yaşanabiliyor. Bilginin ne demek olduğunu daha iyi anlamak için en alt basamak olan veriden başlamak gerekiyor. İngilizce “data” kelimesine karşılık gelen veriyi düzenlenmemiş, anlamlandırılmamış fakat ölçülmüş sayılar olarak tanımlayabiliriz. Verinin düzenlenmesi ve farklı verilerle birlikte veya karşılaştırmalı olarak gösterilmesi İngilizce “information” olarak adlandırılıyor. Bunun Türkçe karşılığının ne olduğunu tam olarak bilmiyorum fakat enformasyon ve malumat kelimelerinin kullanıldığını gördüm. Bu da bilgi yönetiminde ikinci basamağı oluşturuyor. İngilizce “knowledge” sözcüğü ile tanımlanan bilgi ise bir önceki basamakta düzenlenen verinin bir amaca yönelik olarak ve bazen tecrübeler de kullanılarak anlamlandırılması olarak açıklanabilir. Endüstri 4.0’da yapılmaya çalışılan yukarıda aktarmaya çalıştığım anlamıyla bilginin (knowledge) oluşturulması ve kullanılmasının insanlardan makinelere, bilgisayarlara, robotlara ve bunların birlikte oluşturdukları sistemlere devredilmesidir.

Endüstri 4.0’ın ne demek olduğunu aktardıktan sonra bu devrimi hazırlayan ve mümkün kılan bazı teknolojileri burada saymam gerektiğini düşünüyorum. Çalıştayda da bu kapsamda bulut bilişim (cloud computing), nesnelerin interneti (internet of things), büyük veri (big data) ve görüntü işleme (image processing) teknolojilerinden ve bu konuda hocaların yaptığı çalışmalardan bahsedildi.

Son olarak ise çalıştay hakkında eleştirilerime gelmek istiyorum. Temelde iki eleştiri noktam var. İlki yapılan çalışmaların hangi kapasite seviyesindeki insanlara yönelik olduğu konusunda çelişkili bir ifade kullanılmış olması. Yapılan konuşmaların bir noktasında Endüstri 4.0 sayesinde öncelikli olarak sınırlı kapasiteli çalışanların veriminin artırılmaya çalışıldığı gibi bir söylem geçti. İlerleyen konuşmada ise bununla çelişkili şekilde normalin üzerinde kapasiteye sahip insanların daha iyi çalışabileceği ortamların oluşturulmasının öncelikli olduğu ifade edildi. Aynı anda olması mümkün olmayan bu iki amaçtan benim tercihim üstün kapasiteli çalışanların üretim kabiliyetinin artırılması yönünde olacaktır. Çünkü Peter Drucker’ın bireysel olarak gelişim konusunda önerdiği güçlü olan yanların geliştirilmesi önceliğinin toplumsal olarak da geçerli olduğu kanısındayım. Benzer şekilde temel ekonomiden de bildiğimiz gibi bir uzay içerisinde her bir ünite en iyi ürettiği ürüne yönelirse toplam üretim en yüksek seviyeye çıkar.

İkinci eleştirim ise sadece halihazırda tespit edilmiş problemlere karşı Endüstri 4.0 uygulaması geliştirerek ilerlenmesi gerektiği yaklaşımına. Çalıştayda kurumların Endüstri 4.0’a geçiş sürecinde var olan problemlerini belirleyip onları çözmek için projeler geliştirmeleri gerektiği üzerinde duruldu ve sadece Endüstri 4.0 olsun diye yenilikler yapılmasının doğru olmayacağı belirtildi. Hatta bu yaklaşım ünlü sanat, sanat için mi yoksa toplum için mi olmalıdır tartışması ile benzetildi. Ben sanatta olduğu gibi Endüstri 4.0 konusunda da sadece şu an görebildiğimiz sorunların çözümü için emek harcanması taraftarı değilim. Bu yaklaşımın yeniliklerin önünü kapadığı görüşündeyim. Yalnızca var olan sorunlara çözüm aramak teknoloji yönetimi tabiriyle takip edenlerin yapacağı bir çalışmadır. Oysaki teknolojiye yön veren, teknolojik lider konumundakiler, burada hem bireyleri, hem firmaları hem de ülkeleri düşünebilirsiniz, günün değil geleceğin problemleriyle uğraşmaktadırlar. Bu sebeple finansman dengesini bozmadan muhakkak bir takım “çılgın” projelerin kovalanması gerektiği kanaatindeyim.