Tag Archives: Ankara

Roma Hamamı’nın Ardından

Okulların ara tatilinde annem ve kardeşim bize geldiler. Tiyatro izlemeyi sevdikleri için birlikte İrfan Şahinbaş Sahnesi’ndeki tek perdelik oyuna gittik. Oyunun adı ve afişi oyunun Roma döneminde geçeceği izlenimini vermişti fakat öyle olmadı. Stüdyo Sahne küçük olması ve koltukların sıralanışı ile nerede oturduğunuzdan bağımsız olarak çok iyi bir görüş imkanı sunduğu için bana çekici geliyor. Ek olarak, araçla gelecekler için rahat otoparkı aracı olmayanlar için Opera’dan servisi ile de ulaşımda kolaylıklar sunuyor.

Birey mi toplum mu öncelenmelidir sorusunun şu an bende de cevabı yazar gibi çok net. Fakat bir dönemler arada kaldığımı, bugünkü kadar kesin bir cevaba sahip olmadığımı hatırlıyorum. Demek ki ben de kimi durumlarda toplumun menfaati adına bir takım kişisel haklardan vazgeçilebileceğini düşünmüşüm. Bu durum insanları sevmekten kaynak  buluyormuş gibi dursa da, sanırım biraz da en doğrusunu bildiğini sanmak yanılgısını ihtiva ediyor. Birey kendiniz değilseniz toplumun menfaatlerini önde tutmak daha kolaydır. Fakat kendi zararınıza olacak şekilde toplumun faydasını önceleyebilir misiniz? Hele bu çağda, bireyselliğin son derece ilerlediği bir dönemde, bu mümkün müdür? Zannediyorum ki çok küçük bir azınlık haricinde insanlar kendi çıkarlarından vazgeçmiyorlar, belki de vazgeçemezler. Menfaatinden öncelemiyormuş gibi görünen birçok kişinin ajandasında daha büyük bir faydanın olduğunu zannediyorum. Toplumun huzuru ancak bireylerin temel haklarından vazgeçilmedikçe temin edilebilir. Yoksa kişinin hakları toplumun faydasının neyde olduğunu belirleyen kişiler tarafından çiğnenebilir. Zannediyorum ki Evrensel Beyanname’nin önemi de burdan kaynaklanmaktadır. Fakat populizmin pratikleri ile insanın hayatta kalma içgüdüsüne oynayarak bu uzlaşıyı unutturmak mümkündür.

CSO & Mariinsky Tiyatrosu Senfoni Orkestrası Ortak Konseri’nin Ardından

Hafta içi olmasına rağmen bu farklı konseri kaçırmak istemedim. Konseri dinlemek için beni motive eden birkaç başlık vardı. Bunlardan ilki, bu büyüklükte yabancı bir orkestra, tabir yerinde ise, ayağıma kadar gelmişti. Buna ek olarak, Rusya klasik müzikte ekol ülkelerden birisi ve misafir orkestra da bu ülkenin en prestijli organizasyonlarından birisi. Çalınacak eser ile icracı topluluğun ilişkisi de beni heyecanlandıran bir başka nokta oldu. Konserde Şostakoviç’in Leningrad senfonisi çalındı. Bir şehrin işgalden kurtuluş mücadelesini anlatan bu eseri o şehrin orkestrasından dinlemek konsere ayrı bir hikaye katıyordu. Son olarak ise konseri şef Valery Gergiev’in yönetecek olması da benim için konseri ilginç hale getiren konulardan birisiydi. Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında Münih Filarmoni Orkestrası’ndan kovulması ve önemli festival ve salonlardaki performanslarının düzenleyiciler tarafından iptal edilmesi ile gündeme gelen meşhur şefin yönetimine şahitlik etmek istedim.

Biletleri günler öncesinden tükenen konserin, bir çoğunun Rus olduğunu düşündüğüm önemli sayıda yabancı dinleyicisi de vardı. Kalabalık seyirciye mukabil icracı sanatçılar da bir hayli çoktu. Tam sayıyı bilmemekle birlikte, zannediyorum ki elli kadarı yaylı olmak üzere yüzün üzerinde enstrümandan oluşan bir orkestrayı dinledik. Yaklaşık yetmiş beş dakika kadar süren eserin ilk kısmında kimi zaman yüksek, sonunda ise daha zayıf çalan melodi aklımda en çok kalan yer oldu. Arasız uzun olan eserleri dinlemek benim için biraz güç oluyor. Özellikle kırkıncı dakikadan sonra düşük tempolu kısımlar varsa konsantrasyonumu kaybetmeye başlıyorum. Leningrad’da da benzer durumla karşılaştım. Sonuç olarak dinlemekten keyif aldığım güzel bir konseri daha geride bırakmış oldum.

12 Öfkeli’nin Ardından

21 Aralık 2022 akşamı, İrfan Şahinbaş Sahnesi’nde 12 Öfkeli oyununu izleme fırsatı yakaladım. Çok keyif aldığım bir oyun oldu. Oyuna iş yerinden arkadaşımla gittim. Çok zor bilet alınan bir oyun olmasına rağmen, hafta içi olması sebebiyle, ben pek oyuna gitmek taraftarı değildim. Fakat arkadaşım, arabası olan başka kimseyi ikna edemediği için bir nevi gitmek zorunda kaldım, iyi ki de öyle olmuş. 

Bilet alma ve gidiş serüveninden bu kadar bahsettikten sonra biraz da oyunun kendisi hakkındaki düşüncelerimi paylaşayım. 12 Öfkeli Adam ismiyile oyunun filmi de mevcut. Filmi izleyenler senaryonun ne kadar iyi olduğunu zaten biliyorlar. Hukuka ilgilenen herkesin, yani her insanın, en az bir kere, profesyonel olarak hukukla ilgilenen kişilerin ise yılda en az bir kere, film veya tiyatro olarak, hatırlaması gereken bir eser olduğu kanaatindeyim. Tiyatro oyunu olarak izlemek çok daha keyifli. Filmi izlemediyseniz önce oyuna gitmenizi tavsiye ederim. Eğer senaryoyu bilmeseydim çok daha heyecanla oyunu takip ederdim. ‘U’ şeklindeki oturma düzeni sayesinde fiziksel olarak, oylama yapılmasıyla da eylemsel olarak izleyicilerin oyunun içinde olması çok güzel düşünülmüş ayrıntılar. Benzer detaylar oyunun içinde oyuncular arasındaki etkileşimlerde de mevcut. Genellikle sahnenin ortasında odaklanmış şekilde devam eden oyunda, zaman zaman sahnede çeperlere doğru genişleyen, hatta taşan karakterler de hoş olmuş. 

İrfan Şahinbaş sahnesi metro hattına yakın olmaması sebebi ile toplu taşıma ile ulaşımın kolay olmadığı bir yer, fakat geniş bahçesi sayesinde araç ile geliyorsanız otopark açısından rahat bir alana sahip. Salonun fuayesi biraz küçük ve ben gittiğimde maalesef burda da vestiyer çalışmıyordu. Hatta boş duran vestiyere paltomu kendim asmak istememe rağmen izin verilmedi. Diğer devlet tiyatrosu sahnelerinde de olduğu gibi granül kahve yerine filtre kahve satılması ise hoşuma gitti.  Oyun öncesinde fuayede rejisör ile de tanışma fırsatı yakaladım.

Özet olarak, küçük bir sahnede oynanması, hemen her Ankara Devlet Tiyatroları oyunu gibi, çok fazla talep olması ve az tekrarlanan bir oyun olması sebepleri ile zor yer bulunan bir oyun olsa da bir fırsat yaratıp mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. 

Bursa Gezi Notları Birinci Bölüm

Mayıs ayında arkadaşım Ahmet Turnalı ile iki günlük kısa ama yoğun bir Bursa gezisi gerçekleştirdik. Gezinin ilk gününü tarih ikinci gününü ise doğa turizmine ayırdık diyebiliriz. Bursa öncesinde Söğüt, Bilecik ve İznik’i de gezerek Bursa’ya ulaştık. Yazının bu ilk bölümünde Bursa öncesini aktarmaya çalıştım.

Cumartesi sabah 06.30’da Ankara’dan yola çıktık. Öncelikle planımız Eskişehir’e uğrayıp mükellef bir kahvaltı yapmaktı fakat uzun zaman alacağını düşündüğümüz için Polatlı’da yol üzerinde kahvaltı faslını geçiştirerek ilk hedefimiz olan Söğüt’e ulaştık. Devlet-i Aliyye’nin kurulduğu bu güzel ilçede öncelikle biraz yürüyerek gezdik. Bu sırada Kaymakam Çeşmesi ve Çelebi Sultan Mehmet Camii’ne rast geldik. Cami tadilatta olduğu için maalesef gezme fırsatı yakalayamadık. Buradan sonra Hamidiye Külliyesine geçtik. Külliye cami, idadi ve dar-ül eytemden oluşuyor. Cami ve idadi Sultan 2. Abdülhamid Han tarafından yaptırılmış, yetimler evi ise Sultan Reşat döneminde ilçede çeşmesi de bulunan Kaymakam Sait Bey tarafından. Külliyenin avlusuna girdiğimizde bizi güvenlik görevlisi karşıladı. Kendisine Ankara’dan geldiğimizi ve külliyeyi gezmek istediğimizi söyleyince bize mihmandarlık etti. Şuan Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi tarafından kullanılmakta olan, yetimler evi binasını gezdik. İçeride Söğüt ve külliyenin tarihi fotoğraflarına bakarken buraların geçmişinden söz ettik. Sonrasında günümüzde halk kütüphanesi olarak kullanılan idadi binasına da girdik. Biraz fotoğraf çekip biz külliyeden ayrılırken çeşitli şehirlerden ziyaretçiler bahçeyi doldurmaya başlamıştı. Hamidiye Külliyesi sonrasında ecdadın Söğüt’teki ilk eseri olan kuyulu mescide gittik. Bu tarihi camide alışılmışın dışında bir imam olan Şahin Mülayim Hoca ile sohbet etme şansı yakaladık. Kendisi bize Kuyulu Mescid’i ve Osmanlı’nın ilk dönemlerini belgeleri ile anlattı. Söğüt’te son durağımız Ertuğrul Gazi’nin türbesiydi. Yeşillikler içerisindeki türbenin etrafında birçok alp mezarı bulunuyor. Yeni başlayan bir uygulama ile türbenin girişinde tarihi kıyafetler ile askerler saygı nöbeti tutuyorlar, türbeyi ziyarete gelenler de bu askerlerle fotoğraf çektirmeyi ihmal etmiyor. Söğüt’ü gezerken sürekli Diriliş Ertuğrul dizisinden bir şeyler göreceksiniz. Hemen her yerde dizi ile meşhur olan Kayı bayrağı var. Hediyelik eşya satılan yerlerde dizi karakterlerinin fotoğrafları bulunan magnetler mevcut ve birçok yerde dizinin müziği çalıyor. Söğüt’ün tarihi nasıl ki diziyi besliyorsa, dizi de turizme katkısıyla günümüz Söğüt’ünü besliyor.

Söğüt’ten sonra Şeyh Edebali Türbesi’ni ziyaret etmek için Bilecik’e doğru yola çıktık. Bilecik’e gelmeden önce Osmanlı’nın kuruluşunu belgeleyen hutbeyi okuyan Dursun Fakıh’ın türbesine de uğradık. Ovaya hakim bir tepe üzerinde kurulu olan türbenin konumu ve manzarası eşsiz. Bu sakin mekandan sonra Bilecik’e geçtik. Şehrin girişinde eski yerleşimin olduğu bölgede önce Orhangazi Cami’sini, ardından da türbeyi ziyaret ettik. Türbenin karşısındaki vadi içerisinde yürüyüş yolu yapılması için çalışmaların devam ettiğini gördüm. Düzenlemenin ardından Bilecik doğa yürüyüşü için güzel bir rota kazanmış olacak. Türbenin baktığı diğer yamaçta ise ağaçların arasında ordunun sefer zamanı namazlarını kıldığı iki tane namazgah bulunuyor. Namazgahlar sade görünümleri ve seferi hatırlatmaları ile beni en çok etkileyen yapılardandır. Bilecik’ten ayrılmadan son olarak Orhangazi Cami’sinin yanında bulunan Osmanlı Padişahları Sergisi’ni de ziyaret ettik. Zarif bir bahçe düzenlemesinin etrafında tüm sultanları kısaca tanıtan yazılar ve görseller bulunuyor. Biraz fotoğraf çektikten sonra İznik’e doğru yola çıktık. Yenişehir üzerinden yemyeşil doğanın içinden giderek İznik’e ulaştık.

İznik’te öncelikle gecikmiş öğle yemeğimizi Bursa’nın meşhurlarından Köfteci Yusuf’ta yedik. Ardından bu gezi de beni en çok üzen tarihi yapılardan birisi olan Mahmut Çelebi Cami’sini ziyaret ettik. Caminin içerisi hat sanatının güzel örnekleri ile bezeli, fakat bu güzellikleri barındıran caminin etrafından geçen yol tarafından boğulmuş olması acı. Neyse ki İznik Ayasofya Cami ve Müzesi’nin etrafı şirin bir parkla çevrili. Şehir surlarının ortasında bulunan bu yapı Hristiyan âlemi açısından da önemli bir merkez. Orhan Gazi’nin fethinden sonra camiye çevrilen yapı Yunan işgalinde büyük hasar görmüş ve 2011 yılında restore edilerek ibadete ve ziyarete açılmış. Yapının ortasından namaz kılabileceğimiz geniş cami alanı bulunurken bu bölgenin etrafından dolaşarak kilise döneminden kalma ayrıntıları da bir müze gibi gözlemleyebilirsiniz. Ayasofya’nın ardından Osmanlı’nın bilinen ilk medresesi olan Süleyman Paşa Medresesi’ni ziyaret ettik. Ecdadın ilim mirasını yine maalesef boğazına kadar asfalta gömüşmüş bulduk. Oturup çay kahve eşliğinde sohbet etmek istediğimiz bu yerde fiyatlar maalesef fahiş. Biz de çini çarşısı olarak kullanılan bu mekanda atölyelere bir göz atıp çıktık. Göl kıyısına yakın bir yere bıraktığımız aracımızı alıp önce gölü ardından da İstanbul kapıyı gördük. Buraların ardından Lefke Kapı yakınlarına aracımızı tekrar bırakarak kapıyı ve Yeşil Cami’yi gezdik. Bursa’ya doğru yola çıktığımızda İznik’in sahip olduğu tarihi maalesef etkili bir şekilde sergileyemediğini düşündüm. Umarım yapılacak çalışmalar hem tarihe hem de İznik turizmine katkı sağlar.

Yazının ilk kısmını Bursa’ya geçmeden burada bitiriyorum. İkinci bölüme Bursa ile devam edeceğim.

Meslek Lisesi Koçları Projesi Bölüm 8: Özgeçmiş Hazırlama ve Mülakat Teknikleri

Yılın son toplantısını gerçekleştirerek bu yılı bitirmiş olduk. Aslında daha fazla buluşma yapmayı planladığım bir yıldı fakat bunu başaramadım. Bu sene başından beri belirsiz zamanlarda ve yoğun şekilde şehir dışına çıkmam sebebiyle bu yılki tüm toplantıları gerçekleştiremedim. Hatta şirkette yapılan tüm öğrencilerin ve koçların katıldığı yıl sonu buluşmasına dahi yola çıkmadan dokuz saat önce, bu da akşam sekize tekabül ediyor, öğrendiğim bir seyahat sebebiyle katılamadım. Bu eksikliklere rağmen gerçekleştirdiğimiz çalışmaların verimli olduğunu sanıyorum.

Arkadaşlarımla yaptığımız son buluşmada özgeçmiş hazırlama ve mülakat teknikleri hakkında konuştuk. Aslında bu buluşmada iş etiği konusunu da değerlendirebileceğimizi düşünüyordum fakat öğrenci arkadaşlarımın o gün derslerinin erken bitmesi ve okulla küçük bir koordinasyon hatası yaşamamız sebebiyle bu konuya geçmek için yeterli vaktim kalmadı. Bir önceki buluşmada ekibimizde içinde küçük bir gerginlik olduğundan bahsetmiştim. Bu sefer geldiğimde ise aralarındaki problemi çözdüklerini ve tekrar daha sıcak bir hava yakaladığımızı gördüm. Buluşmada her zaman yaptığım gibi kavramların kendileri için neler ifade ettiklerini anlatmalarını isteyerek başladım. Böylece özgeçmiş hakkında bildikleri doğruları ve yanlışları birlikte bulmaya çalıştık. Sonrasında iyi bir özgeçmişin özelliklerini konuştuk ve bir örnek üzerinde bu özellikleri görmeye çalıştık.

Özgeçmiş kısmını böylece tamamladıktan sonra mülakat hakkında sohbet etmeye başladık. Mülakat öncesinde nasıl hazırlanmaları gerektiği,  mülakat sırasında nelere dikkat etmeleri gerektiğini ve bazı klişe sorulara yine nasıl klişe cevaplar verebileceklerinden bahsettim. Arkadaşlarım bu konulara benim beklentimin üzerinde ilgi gösterdiler ve birçok soru sorarak merak ettikleri noktaları öğrenmeye çalıştılar. Bu kısa buluşmayı ve yine kısa yazıyı da böylece tamamlamış oldum.

Meslek Lisesi Koçları Projesi Bölüm 7: Takım Çalışması

IMG_0541

Projede ikinci yılın ikinci toplantısını da gerçekleştirdik. Bir önceki yazıda aynı sınıftaki koçlarla bir türlü aynı vakte buluşma ayarlayamamış olmamızdan bahsetmiştim. Bu sefer ise şans eseri hepimiz aynı saatte buluşmaya gittik. Böylece tüm sınıfı birlikte dersten almış olduk. Durum böyle olunca bu yıl için benim grubumdan çıkan arkadaşları da tekrar çalışmaya kattık.

Bu görüşmede ekip çalışması hakkında konuşacaktık. Fakat toplantının başında grup içinde bir anlaşmazlık olduğunu öğrendim. İlk etapta arkadaşların birlikte toplantıya katılmak istememelerine rağmen, neyse ki müdür yardımcısının araya girmesi ile herkes birlikte görüşmeye katılmaya gönülsüzce de olsa ikna oldu. Ekip çalışması hakkında konuşmak için pek de iyi bir başlangıç değildi, fakat böyle bir durumda bile ortaya işe yarar bir şeyler çıkarabiliriz diye düşündüm. Kısa bir zamanım olması ve aradaki gerginliğin derinliğini kestiremiyor olmam sebebiyle önce sorunu çözüp sonra faaliyeti gerçekleştirmek yolunu seçmedim. Bunun yerine günlük faaliyetimize başlayıp, sohbet arasında buzların erimesini beklemeye karar verdim. Bunun için görüşmemize başlarken aralarındaki gerginliğin farkında olduğumu, fakat bunun birlikte çalışmamıza ve herkesin yapacaklarımıza görüşleri ve tecrübeleri ile katkı vermesine engel olmaması gerektiğini söyledim. Böylece herkes iki saatlik bu görüşmeden en yüksek fayda ile ayrılacaktı. Ayrıca lise çağlarımda kendimin de yakın arkadaşlarımla benzer şekilde çeşitli problemler yaşadığımı ama üzerinden zaman geçince bunu çözebildiğimizi anlattım. Bu toplantıda konunun dağılarak aralarındaki soruna gelmemesi için daha önce yapmadığım şekilde daha otoriter bir pozisyonda bulunmam gerektiğini düşündüm. Bu sebeple her zaman yaptığım gibi aralarına oturmak yerine öğretmen masasına geçtim ve daha buyurgan bir üslupla konuşmak durumunda kaldım. Zaman geçip ortam ısınınca ben de doğal halime yakınsama fırsatı yakaladım.

Güne ekip çalışması nedir sorusuna cevap arayarak başladık. Herkes ekip çalışması denildiğinde aklında oluşanları aktardı. Böylece ortak bir kavram oluşturmaya çalıştık. Sonrasında ekip çalışmasının faydalarının neler olabileceğini sıraladık. Böylece ekip çalışmasının niçin önemli olduğunu ve iyi bir ekip ortamı kurarsak neler kazanacağımızı öğrendik. Bundan sonra ekip çalışması ile ilgili bir oyun oynatmayı planlıyordum fakat sayımızın yetersiz olması sebebiyle bu aktiviteyi atladık. Oyun sonrasında edindiğimiz tecrübeler üzerinden ekip çalışması sohbetimize devam edecektik. Bunun yerine arkadaşlarıma daha önce yaşadıkları bir ekip tecrübesini tekrar hatırlamalarını ve konuşmamıza bu hatıralarından yola çıkarak katılmalarını istedim. Böylece daha istekli katıldıkları bir takım çalışmasından bahsetmiş olacaklardı. Bu da düşündüklerini ve hissettiklerini daha iyi anımsamalarına ve anlatmaya da daha istekli olmalarına katkı sağladı. Ekipteki üç arkadaşım takım halinde oynana online bilgisayar oyunlarındaki tecrübelerini paylaşırken bir kişi birlikte futbol oynadıkları mahalle takımını birisi ise okulda birlikte çalıştıkları bir projeyi anlattı. Bu tecrübeler etrafında ekip çalışması ile ilgili olarak hedef, güven, iletişim, farklı görüşleri değerlendirme, karar alma, çaba ve liderlik konuları hakkında fikirlerimizi ve görüşlerimizi paylaştık. Hemen tüm konularda benzer yaklaşımlar olurken liderlik konusunda iki farklı görüş oluştu. Bazı ekip çalışmalarında kesinlikle bir lidere ihtiyaç duyulduğu ve eğer lider olmasa takımın ahenk içerisinde hareket etmesinin mümkün olmayacağı yönünde tecrübeler paylaşılırken. Bazılarında ise grupta lider olması durumunda takımın dağılacağından ve başarı gösteremeyeceğinden bahsedildi.

Buluşmanın sonunda her zaman olduğu gibi nasıl bir gün olduğu ile ilgili olarak arkadaşlarımdan birer cümle aldım. Bu buluşmanın konusunun öncekilere göre daha eğlenceli ve ilgi çekici olduğundan bahsettiler ve birlikte fotoğraf çekilerek günü tamamladık.

Meslek Lisesi Koçları Projesi Bölüm 6: Açılış Buluşması

IMG_0335

Meslek Lisesi Koçları programında grubumla ikinci yılımıza başladık. Bu yılki ilk toplantımızı da gerçekleştirdik. Açılış buluşması için bu sene maalesef biraz geç kaldım ama bundan sonraki buluşmaları daha hızlı gerçekleştirmeyi umuyorum.

Bu sene programda çeşitli değişiklikler yaptık. Öncelikle buluşmalar için gruptaki kişi sayısını azalttık. Konuşacağımız konulara daha az ilgi duyan arkadaşlarla sadece sosyal aktivitelerde bir araya geleceğiz. Böylece işleyeceğimiz konularda heyecanlı arkadaşlarla çalışıp onların kazanımlarını artırmayı hedefliyoruz. Bir diğer değişiklik ise toplantıların ayarlanması konusunda yapıldı. Geçtiğimiz yıl aynı sınıfa koçluk yaptığımız arkadaşlarla aynı zaman dilimi içerisinde buluşmaları ayarlıyorduk. Bu sene öncelikle aynı sistemi devam ettirmek istedik fakat uzun süre ortak bir zaman diliminde uzlaşamadık. Yılın ilk buluşmanın bu kadar geçe kalmasının en önemli sebeplerinden birisi olan bu durumu çözmek için artık koçların bireysel olarak toplantı zamanı belirleyebilmesi sağlandı.

Yukarıda bu sene yaptığımız teknik değişikliklerden bahsettikten sonra şimdi de ilk buluşmada yaşadığım deneyimden bahsetmek istiyorum. Grupta kalan üç arkadaşımla öncelikle görüşmediğimiz uzun süre içerisinde neler yaptıklarından, hayatlarında nelerin değiştiğinden konuştuk. Geçtiğimiz yaz İstanbul’da ve Abant’ta geçirdikleri güzel vakitlerden bahsettiler. Sonrasında geçtiğimiz yıl işlediğimiz konuları kısaca tekrar ettik ve bu sene ne gibi çalışmalar yapacağımızı konuştuk. Öncelikle arkadaşlarımın kendilerinde gördükleri güçlü yanları tekrar hatırladık. Sonrasında benim ve aldığım geri bildirimlerden öğrendiğim kadarıyla öğrencilerin de en beğendikleri uygulama olan “Gelecekteki Ben” çalışmasını gerçekleştirdik. Bu uygulamada öğrenciler koçun okuduğu hikaye üzerinden kendilerini şuandan on yıl sonrasında hayal ediyorlar. Hem çevrelerinin nasıl değiştiğini hem de kendilerinin neler yaptıklarını öğreniyorlar. Uygulama sonrasında ne gördüklerini sorduklarımda kendileri için benzer şekilde çok güzel hayaller kuran arkadaşlarım ilginç şekilde yaşadığımız çevre ile ilgili olarak iki farklı tablo çizdiler. İki kişi yeşillik, ferah ve daha temiz bir çevre anlatırken birisi daha fazla şehirleşme ve doğal çevrenin kaybolduğunu gördüğünü söyledi.  Daha sonra arkadaşlarımın 10 yıllık hedeflerini ve bu hedeflere erişmek için gerçekleştirmeleri gereken ara basamakları konuşarak buluşmamızı bitirdik.

Senenin ilk aktivitesini yapmak beni bir hayli rahatlattı, çünkü uzun zamandır buluşma yapmamıştık ve bu sebeple kendimi suçlu hissediyordum. Bu buluşmada öğrenci arkadaşlarımın da ne kadar istekli olduklarını tekrar gördüm ve bu durum beni buluşmaları sıklaştırmak için motive etti.

Kars Seyahati Notları

20161217_144708

16-18 Aralık 2016 tarihleri arasında hafta sonu için kısa bir Kars seyahati gerçekleştirdim. Ankara’dan Kars’a gidişi Doğu Ekspresi ile dönüşü ise uçakla yaptım. Doğu Ekspresi Ankara Kars arasında her gün karşılıklı birer sefer gerçekleştiriyor. Ankara’dan kalkış saati 18.00 fakat benim seyahat ettiğim dönemde Ankara’da tren hatlarında çalışma olduğu için tren Kırıkkale’nin Irmak durağından kalktı.

Ankara Irmak arasındaki ulaşım için Ankara Garı’ndan ücretsiz otobüs kaldırılıyor. Otobüsün kalkma saatinde Ankara Garı’nda yol arkadaşım Ahmet Turnalı ile buluştuk. Araçların gelmesini garın önünde beklerken yanımıza gelen bir adamla ayaküstü biraz sohbet ettik. Ahmet’in doktora yaptığını duyunca bilime meraklı olan ve kendisinin de özellikle enerji konusunda uğraştığını ifade eden bu adam ilginç çalışmalarından bahsetti. Bir arkadaşının doğalgazla aylık 500 TL’ye ısınan bir yeri elektrikli petekler ile 100 TL’ye ısıtan bir sistem geliştirdiğinden ve lazer kullanarak binaları ne işe yarayacağını tam anlayamadığım bir şekilde ışıklandırmaktan falan bahsetti. Otobüsün gelmesi ile bizi esir alan bu sohbetten kurtulma fırsatı yakaladık ve kendimizi araca attık. Yaklaşık bir saatlik yolculuk sonrasında Irmak Garı’na vardık. Trene binip yataklı vagondaki kompartımanımıza geçtik.

Photo 12-17-16, 11 44 24 AM

Yataklı bölüm şirin ve kullanışlı diyebileceğimiz bir tasarıma sahip. Mini buzdolabı, sıcak suyu bulunan küçük bir lavabo ve iki adet 220V elektrik prizi gibi ihtiyaç duyabileceğiniz şeyler mevcut. Aydınlatma ve iklimlendirme konularında da ihtiyacı karşılıyor. Sonuç olarak biz kompartımanda rahat ettik diyebilirim.

20161217_164603

Tren hareket ettikten sonra hem biraz treni gezmek hem de yemekleri tatmak için yemekli vagona gittik. Yemeklerde beklentiniz yüksek olmasın ama açlığınızı gidermek için kötü bir seçenek değil. Fakat fiyat olarak bir parça yüksek geldi bana. Diğer eleştirilerim de demleme çay bulunmaması ve çay fiyatının 2 lira olması. Akşam yemeği sonrasında yemeğin ağırlığı ile trenin tatlı sallantısı birleşince insanın uykusu geliyor. Biz de uzun sürecek bu yolculukta kendimizi çok yormamak ve sabah erken kalkıp manzaranın keyfini çıkarmak için vakitlice yatalım dedik.

20161217_091618

Sabah gün doğmadan kalktık ve yanımızda getirdiğimiz peynir, ekmek ve meyve suyuyla kahvaltımızı yaptık. Kahvaltının ardından çay, sohbet ve manzara için yemekli vagonun yolunu tuttuk. Hemen tüm günü bir şeyler yiyip içerek ve etrafı seyrederek burada geçirdik. Yol boyunca çok güzel kış manzaraları mevcut. Fakat günler kısa olduğu için Sarıkamış civarlarında güneş battı ve sonrasında dışarıyı görme imkânı yakalayamadık. Akşam saat yedi civarında Kars’a vardık. Soğuğu ile meşhur bir yere geldiğim için tedbirliydim, böylece soğuktan olumsuz etkilenmedim.

20161217_093010

Geceyi polis evinde geçirmeyi planlıyorduk, önceki hafta arayıp rezervasyon yaptırmak istediğimde rezervasyon yapmadıklarını ve her zaman boş yerleri olduğunu söylediler. Fakat oraya vardığımızda oda kalmadığını pek de nazik ve yardımcı olmayan bir tavırla ifade ettiler. Bu arada 6-7 kişilik bir grup daha polis evinde bizimle aynı durumu yaşadı. Bunun üzerine şansımızı bir de öğretmenevinde deneyelim istedik. Öğretmenevinde yer bulduk ve çantalarımızı odaya attık. Artık sıra karnımızı doyurmaya gelmişti.

20161217_095047

Kars’a gelip kaz yemeden olmaz diye düşündük. İnternetten yaptığımız araştırmada Hanımeli adında bir lokantanın popüler olduğunu görmüştük, bir de biz deneyelim dedik. Bence fiyatlar yediğimiz yemeğe göre biraz yüksek. Ankara’da dahi o fiyata hem daha doyurucu hem de daha lezzetli yerler bulmak çok kolay. Bizim yediğimiz yerden midir bilmem ama kaz eti de o kadar abartılacak müthiş bir lezzete sahip değil.

Yemek sonrasında biraz sokakları gezelim, eşsiz Baltık mimarisini görelim istedik.  Geç saate ve soğuğa rağmen sokakta birçok kişi vardı. Meşhur defterdarlık binasını ve bir kaç eseri daha gördükten sonra Ahmet çok üşüdüğü için öğretmenevine döndük.

20161217_095118

Sabah erkenden kalkıp kahvaltıyı öğretmenevinde yaptık. Sonrasında gitmeden önce Kars’ı bir de gündüz gözüyle görelim dedik. Saat 08.00 civarında hava sıcaklığı -28 derece dolaylarındaydı. Fotoğraf çekerken cep telefonum bu soğuğa daha fazla dayanamayarak ekran görüntüsünü kaybetti. Neyse ki daha sonra ısınınca normale döndü. Uçak saatinin yaklaşması ve havaalanına gidecek olan araçlarının yerini tam olarak bilmememiz sebebiyle kalkış noktasını aramaya başladık. En kolay yol olarak esnafa danışalım dedik ve cadde üzerinde gördüğümüz bir amcamıza sorduk. Araçları sorduğumuz Orhan Amca, oğluyla birlikte fotoğrafçı dükkânı işletiyormuş. Soğukta dolaşmamızı istemeyen Orhan Amca çay ikramı ile bizi dükkânına davet etti. Fotoğrafçıda hem çay içtik hem de uçak saatine kadar Orhan Amca ile sohbet etme fırsatı yakaladık. Bu arada da havaalanına ulaşımın bizim internetten okuduğumuz gibi minibüslerle değil, kişi başı 5 TL sabit fiyatla çalışan taksilerle sağlandığını öğrendik. Orhan Amca sağ olsun bir de taksici arkadaşını arayarak bizim kendi dükkânında olduğumuzu ve giderken bizi buradan almasını söyledi. Sohbetimiz sırasında Kars’ın soğuğundan, Sarıkamış’ın kayak pistinden ve akıllı telefonlar sebebiyle durgunlaşan ve hatta bitmeye yüz tutan fotoğrafçılık mesleğinden konuştuk. Havaalanına gidecek olan taksiye arkada 3 önde 2 kişi olacak şekilde bindik. Buz kaplı yollarda 8-10 dakikalık bir yolculuk sonrasında Harakani Havaalanı’na vardık. Uçağa bindikten sonra, taksi öncesi güvenlik hatırlatmaları yapılırken anons bir anda kesildi ve tekrar park pozisyonuna geçtik. Bir hafta öncesinde Çorlu Havaalanı’nda uçuşumun iptal olması sonrası Kars’ta da benzer bir durumla karşılaşmaktan çekiniyordum ve acaba uçuş iptal mi oldu diye düşünmeye başladım. Bu arada pilot durumu açıklayan bir anons yaptı, Türkiye genelinde radarlarda bir problem olduğunu ve bu sebeple hiçbir uçağın kalkışına izin verilmediğini söyledi. Yaklaşık 15 dakikalık beklemenin ardından uçak havalandı ve Ankara’ya döndük.

20161217_103405

Fotonik 2016

Bu yazımda optik ve fotonik konusunda Türkçe düzenlenen en geniş katılımlı ve tanınmış konferans olan Fotonik Konferansı’ndaki notlarımı paylaşacağım. Konferansın 18.’si Bilkent Üniversitesi’nin ev sahipliğinde 23 Eylül 2016 tarihinde gerçekleştirildi. Konferansa 500’den fazla katılımcı ilgi gösterdi. Konferansta 7 çağrılı sözlü sunum ve 88 poster sunumu yapıldı. En iyi poster ödülünü Bilkent Üniversitesi’nden sevgili dostum Ahmet Turnalı, geliştirdiği 3 boyutlu fonksiyonel silikon işleme yöntemi ile kazandı.

Konferansın ana konuşmacısı Cambridge Üniversitesi’nden Mete Atatüre’ydi. Konuşmanın başlığı Kuantum Işık Kaynaklarıyla Oyunlar olarak belirlenmiş. Konuşmada temel olarak kuantum dolanıklık (quantum entanglement) oluşturma çalışmaları anlatıldı. Kuantum objelerinin birbirleri ile etkileşimi için normal şartlarda fiziksel olarak yakın konumlarda bulunmaları gerekir fakat ışık yayınımı sayesinde fiziksel olarak uzak olan kuantum objelerde de kuantum dolanıklı gözlemlenebiliyor. Dr. Atatüre konuşmasında kuantum silme (erasure) ile kuantum objelerin birbirleri ile iletişime girmesine bile gerek kalmadan kuantum dolanıklı oluşturmanın yöntemini ve araştırma grubu ile elde ettikleri sonuçları açıkladı.

Gazi Üniversitesi Fotonik Araştırma Merkezi’nden Süleyman Özçelik konuşmasında merkezde yürütülen çalışmalardan bahsetti. Fotonik Araştırma Merkezi’nde IR detektörlerde kullanılan Ge kristallerin 4” çapında büyütülebildiğini aktardı. Bununla birlikte %23 verime sahip fotovoltaik güneş hücrelerin üretebildiklerini ve hedeflerinin %27 verime ulaşmak olduğunu açıkladı. Geliştirilecek olan milli uydu için de fotovoltaik güneş hücrelerini üreteceklerini belirtti. Bunlara ek olarak erken uyarı sistemlerinde kullanılan UV detektör geliştirme çalışmalarının olduğunu ve otomobillerde klima verimliliğini artırarak yakıt tüketimini düşürecek olan IR yansıtıcı cam üretimini gerçekleştirmek istediklerini söyledi.

Koç Üniversitesi’nden Sedat Nizamoğlu konuşmasında biomalzemelerden üretilmiş optik cihazları anlattı. Öncelikle geleneksel dikiş yöntemleri yerine, zarar görmüş dokuların lazerle tekrar birbirlerine tutturulması konusunda gerçekleştirilen çalışmalar gösterildi. Bu konuda lazerin doku içerisinde daha derinlere inmesini sağlayan fakat vücuda zarar vermeyen ve operasyon sonrasında vücuttan çıkarılma ihtiyacı duymayan malzemelerden üretilmiş ışın yönlendirici geliştirme çalışması aktarıldı. İkinci olarak canlı hücre kullanılarak lazer geliştirilmesi çalışması açıklandı. Bu çalışmada hücre içerisine enjekte edilen boyalar sayesinde hücre lazer ışıması gerçekleştirebiliyor ve bu işlem sonrasında canlılığını sürdürebiliyor. Son olarak ise LED aydınlatmalarda kullanılan kubbelerin ipekten yapılarak doğaya zarar vermeden çözünebilir hale getirilmesini amaçlayan çalışma sunuldu.

Bilkent Üniversitesi’nden Bayram Bütün terahertz ışınlar ile malzeme tanım ve teşhisi konusundaki çalışmalarını aktardı. Malzemelerin temassız ve hızlı bir şekilde tespitini sağlayan cihazın geliştirilme aşamasında uygulanan yöntemler açıklandı. Optik olarak pompalanan antenler sayesinde terahertz frekansında dalgalar üretiliyor. Terahertz üretici sistemin veriminin artırılması için gönderilen ışığı yoğunlaştıran optik nanaoantenler kullanılıyor. Üretilen dalgaların örnek malzeme üzerine gönderilmesi sonucunda geçirme veya yansıtma dalga boyları incelenerek malzemenin cinsi tespit ediliyor. Toplanan verilerin kıymetlendirilmesinde temel bileşen analizi (principle component analysis) yöntemi kullanılıyor. Üretilen cihazın optik, yazılım, mekanik, matematik ve istatistik tüm altyapısı araştırma grubu tarafından geliştirilmiş.

Boğaziçi Üniversitesi’nden Mehmet Burçin Ünlü sunumunda fotoakustik görüntülemenin biyoloji ve tıptaki uygulamalarını anlattı. Fotoakustik görüntüleme temel olarak lazer ile ısıtılan hücrede gerçekleşen genleşme soncunda oluşan titreşimin ultrason veya benzeri alıcılar ile tespit edilmesi ve görüntüye dönüştürülmesidir. Yapılan araştırmada femto saniye lazer kullanılarak kan içerisindeki hemoglobinlerin zarar görmesinin önüne geçiliyor ve hemoglobinden çıkan titreşimlerin optik cımbız (optical tweezers) içerisinde tutulan moleküle çarpması sonucu oluşan hareket sonucunda hemoglobin hakkında veri elde ediliyor. Elde edilen bu veri görüntüye dönüştürülüyor.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Emre Yüce programlanabilen fotonik başlıklı bir sunum yaptı. Sunumunda ışığın zaman, frekans ve uzayda nasıl kontrol edilebileceğini ve bunun sonucunda elde edilebilecek kazanımları açıkladı. Işığın bu şekilde kontrol edilmesi ile optik iletişim ve işlemci geliştirme şansı yakalanıyor.

Konferansta en iyi poster ödülünü alan çalışma silikon malzemenin yüzeyine zarar vermeden iç kısmının 3 boyutlu olarak işlenmesine imkân veren bir yöntem geliştirilmesi. Bu yöntemde düşük güçlü bir lazer işlenmek istenen malzemenin iç kısmına odaklanıyor. Silikonun arka yüzeyinden yansıyan ışın ile girişim yaparak iç kısımda yüksek enerji oluşturuyor ve bu noktada silikonun kristal yapısını değişmesini sağlıyor. Bu yöntemle geliştirilen çeşitli uygulamalarda gerçekleştirilmiş. Bunlardan ilki silikon içerisinde hologram oluşturma çalışması. Bir diğerinde silikon içerisine akışkan kanallar açılarak çip üzerinde teşhis yapabilen ekipman geliştirilmesi. Son olarak ise silikon içerisinde optik dalga kılavuzu (waveguide) oluşturarak ışığın yönlendirilmesine yönelik bir cihaz geliştirilmiş.

Son olarak konferansın genel yapısı ile ilgili notlarımı ve görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Daha önceki yıllarda bir yıl Ankara’da bir yıl İstanbul’da yapılmak üzere organize edilen konferans bundan sonra bir yıl Bilkent Üniversitesi’nde bir yıl da Koç Üniversitesi’nde yapılacak şekilde tekrar formatlanmış. Bu yıl yapılan organizasyonda her yıl olduğu gibi çay kahve molaları geniş tutularak katılımcıların birbirleri ile tanışmalarına ve aralarındaki ağı güçlendirmelerine yeteri kadar zaman tanınmış. Bunun yanında posterler için ayrılan alan maalesef gezmek için yeterince geniş değildi. Yaklaşık her yıl benzer sayıda poster katılımı olmasına rağmen, 75-100 arası, poster sunumları için ayrılan alan posterlerin incelenmesini ve kişiler arasında etkileşimi destekleyecek yapıda değildi. Umarım bundan sonraki konferanslarda daha geniş poster sunum alanları oluşturularak çalışmaların daha geniş incelenmesine olanak sağlanır. Bununla birlikte poster sunumlarının incelenmesi için ayrılan öğle arası zaman olarak gayet yeterli durumda. Önümüzdeki sene Koç Üniversitesi’nde yapılacak konferansta tekrar birlikte olmak umuduyla…

Meslek Lisesi Koçları Projesi Bölüm 5: Zaman Yönetimi

bulusma3

Projede öğrencilerle üçüncü buluşmamızda zaman yönetimi konusunu konuştuk. Diğer koç arkadaşlarla birlikte buluşma için okula gittiğimizde okul müdürünün odasına uğradık ve çay eşliğinde biraz sohbet ettik. Odada bizim yaptığımız koçluk projesine benzer sosyal çalışmalardan pek hoşlanmayan bir hoca da vardı. Son dönemde yaşanan olaylara kayıtsız kalmamak ve okulun ismini aldığı Şehit Sertaç Uzun’u anmak için lisede bir program düzenleniyormuş. Sosyal programlardan hoşlanmayan bu hoca da müdürün odasına gelerek bu anma töreni için öğrencilerin dersinden alınmasına itiraz ediyordu. Okul müdürü, hocaya neden bu tarz etkinliklerin öğrencilerin gelişimi için önemli olduğunu çok güzel bir üslup ve sabırla açıkladı. İnşallah okulumuzun müdürü gibi kişiler daha da çoğalır ve okullar toplumsal birlik ve beraberliğimizi tesis etme görevlerini daha iyi şekilde yerine getirir.

Çayın ardından çalışmamızı yapacağımız sınıfa gittiğimde içeride bu sefer dört kişi vardı. Bir önceki buluşmada üç kişi fire vererek beş kişi kalan gruptan bir kişiyi daha kaybetmiştik. Daha sonra öğrendim ki buluşmamıza katılamayan arkadaşımız şehitleri anma programındaki koro çalışmasında olduğu için bizim programımıza dahil olamamış. Sınıftaki dört arkadaşımızla önce zaman yönetiminin ne demek olabileceğini konuştuk ve bir hafta içerisinde hangi işlere kaç saat ayırdığımızı yazarak tespit etmeye çalıştık. Bu uygulamada haftalık yaptıklarının toplamı 200 saatin üzerinde olan bir arkadaşım oldu. Bir haftada toplam 168 saat olmasına rağmen 200 saatlik aktiviteyi nasıl yaptığımı sorduğumda, okulda cep telefonu ile ilgilendiğini ve aynı ana hem okulu hem de telefonu sığdırabilmesi sayesinde zamanı genişletebildiğini söyledi.

Daha sonra gün içerisinde yapmak istediğimiz işlerimizi kategorize edebilmek için “önemli” ve “acil” kavramlarını konuştuk.  Önemli kavramını kısaca şöyle tanımladık: Daha önceki buluşmamızda belirlediğimiz hedeflere ulaşma yolunda etkili olacak eylemler. Acili ise, kısa süre içerisinde yapmayıp ertelediğimizde daha sonra bu eylemi gerçekleştirmemizin kayda değer bir kıymeti olmadığı durumlar şeklinde ele aldık. Bu iki kavramı oluşturduktan sonra günlük hayattaki işlerimizi bu iki kavramın ikili kombinasyonu şeklinde sınıflandırmaya çalıştık ve örneklerimizi tahtaya yazdık.  En eğlendiğim etkinlik bu oldu, yazılanların bazıları beni epey güldürdü. Bunlardan birkaçını burada paylaşmak istiyorum. Arkadaşlarımdan birisi önemli-acil kısmına uyumayı yazmıştı, önemliyi anladığımı fakat acil kısmını biraz açmasını istediğimde şunu söyledi: O kadar geç saate kadar oturuyorum ve uykusuz kalıyorum ki artık uyumak haricinde hiçbir şey yapamıyorum, bu sebeple acil konumuna geliyor. Eğlenceli paylaşımlardan bir diğeri de önemli- acil olmayan bölümündeki “mezun olmak”. Ama benim en beğendiğim önemsiz-acil kısmına yazılan “futbol” oldu. Nedenini sorduğumda aldığım cevap şu: Arkadaşlarla futbol oynamak benim ilerideki hedeflerime doğrudan katkı sağlamıyor, bu sebeple önemsiz. Ama arayıp takımda eksik var dediklerinde maça gitmezsem ayıp olur, bu sebeple de acil.

Buluşmamızda son olarak kısa bir video izledik. Zaman yönetiminin temelini oluşturan, önemli işlere öncelik verme felsefesini anlatan kısa bir uygulama. Belki çeşitli şekillerde daha önce bu mantığı duymuş veya benzer bir hikâyeyi dinlemiş olabilirsiniz. Bilmeyenler için yine de ben burada paylaşmış olayım, burayı tıklayarak videoya ulaşabilirsiniz. Videoyu izlemeye üşenenler için içeriği kısaca anlatayım. Bir kadının önünde iki ayrı kap var, birisi öncelikle bir miktar çakıl taşı ile dolduruluyor ve sonrasında kadından elindeki büyük taşları bu kaba sığdırması isteniyor. Tabi ki kaba sığmıyor, ikincisinde ise öncelikle büyük taşları koyması ve sonra çakıl taşlarını sığdırması isteniyor. Bu sefer aynı miktardaki taş kabın içine yerleştirilebiliyor. Büyük taşlar, önemli işlerimizi; çakıl taşları ise önemsizleri temsil ediyor. Sonuç olarak zaman çizelgemizde öncelikle önemli işlere yer vermeli daha sonrasında kalan aralıklara önemsizleri sıkıştırmalıyız deniyor ve video bitiyor. Fakat önemli olarak düşündüklerinizi önce yerleştirmenize ve önemsizleri tamamen hayatınızdan çıkarmanıza rağmen kabınız hala almıyorsa ne yapabileceğinizi ben de bilmiyorum. Hatta bu sorunun cevabını bilen varsa ben de öğrenmek isterim.